Skip to main content

Paris nedir neye yarar? Numero un

Arkadaşlar bu yazımda sizlerle paylaşmak istediğim şey, yapayalnız paris'de yaşadıklarımın bir kısmı.

Air France adlı uçak firmasıyla yaptıgım 3 saatlik uçuş sonunda CDG hava alanına vardım. Uçak tıklım tıklımdı ve türk yok denecek kadar azdı. Yemekte tavuk şiş benzeri birşey verdiler. Özellikle tatlı çok güzeldi. Lokum vardı birde küçük bir kutuda. Uçak küçük olduğundan mıdır nedir? İniş ve kalkış çok sarsıcı oldu. Özellikle kalkışta bacaklarıman damarlarım çekiliyormuşcasına bir ilginç his beynime kadar yükseldi.
Vel hasıl kelam vardık CDG'ye. Hemen bavulumu aldım. Hemen çıkamadım ama. Bavul taşıma acemisi oldugumdan bavulun kulbunu tamamen açamamışım ki sürüklerken eğilmek zorunda kaldım. Tam çıkışta kalın camlı, kalın çerçeveli gözlüğüyle bir güvenlik görevlisi beni durdurdu. Heri potır dedim kendi kendime.... Ama değilmiş yahu! Xraydan geçen bavulda diğer şıllık hatun görevli tehditkar bir şey görmüş ki bana bavulu açtırdı oracıkta. Defterin spiralleriymiş. Waaay şıllık dedim ve yoluma devam ettim. Heri Potır neyse ki sağolsun bana bavulun kulbunu rahat edeceğim şekilde yükseltmeyi de gösterdi oracıkta...
Ilk kapıda göçmen bir arkadaş "taxi" diye çığırınca hemen ona yöneldim. Beni mercedes marka bir arabaya yönlendirdi. Çok lüx bir taksiydi tırstım. Ama o an Onur'un söyledikleri aklıma geldi. Orda taksiler baya lüks olurmuş. Gene de hala emin değilim doğru taksi miydi o??? 85 euro bayıldım kalacağım yere gelirken. İndim içeri girdim, 814 nolu odama çıktım. En üst katta şirincecik düz bir oda çıktı karşıma.

_0_0_

Şirincecik dediysek de sıcak demedik... Soguk bir oda.Beyaz duvarlar, apart sarısı yatak örtüsü, yerler halı fleks... Ama işe yarayacak bir çok edevat da mevcut. Misal, mikrodalga fırın, kabloyla bağlanabileceğim internet, televizyon, masa, sandalye cart curt:)
EEe bismillah gelir gelmez odaya internet ihtiyacımı gidermek amaçlı soketi taktım. O da ne? Bir de ne göreyim bağlantı var ama Citea'cığım izin vermiyor. Sen misin izin vermeyen. Hemen receptiondaki amcayı arayıp bir kod aldım. A yooo telefondan vermedi abimiz. Sanırsın Davinci'nin kodu. Aşaya buyur etti eyvallahımızı da aldı.
Aldım kodumu, girdim nete.

_0_0_

Ertesi gün, iş günü, büyük gün, "ayyy çok heyecanlıyım işte" o gün... Metro'yu bir teyzeceğizime sorup buldum o gün. "Kıısım" dedi; "anlamıyorum ne diyorsun" dedi; ben geveleyince, Fransızca. "Meeetğo" dedim . "Ah kızııııım neden daha once soylemedin evladım" dedi. Gösterdi güzelce ben de gittim bindim efendice.

Metğo'ya binicem diye günlük aldım bileti. Üstünde siyah bir band olan bi sürü saçma küçük yazıyla bezeli 2cm e 5cm bir kağıtcık. Koydum makinesine geçtim. Sanki kırkyıllık Paği'li.

(Ya bu metroya girdin mi iğrenç bir koku geliyor burna ağır böyle berbat bişi. Nedir anlamadım? "Neyle besleniyonuz siz ey parizyenler?" diye çığlık atcam yakında. )
Bir durak sürdü gidişim. İlk pari metro yolculugum. Çok mutluydum. Tam vaktinde 8h45de gidecektim 9h00da filan orda oldum. O da olur :) dedim kendi kendime . Olsun gülüm olsun dedim. Salima beni alacaktı. Ama gelmemiş. Üstelik tüm gün yoktu. Önce sinir oldum ama bu durumdan ötürü, kendini tanıyınca çok sevdim. Aşırı sempatik bir kadın. Kapıya gelişim de bi olaylıydı. İndim metrodan. Çıktıgım ilk kavşakta gittim otobüs durağına oturdum. Alstomun krokisini elime aldım. Birazıcık düşündüm, kel kafamı kaşıdım. Kafam kel değildi. Gittim Siyah bir arkadaşın kafaya abandım:P. Sağa baktım sola baktım. Köyden indim şeyire'nin o meşhur sahnesi misali. Okuma yazmam oldugu geldi aklıma.:P Sokak ismini bir baktım ahhaaa dedim aradığım sokak. Zaten ascık ilerde deeee Meşhur Alstom logosunu gördüm. O girişe doğru ilerledim.

_0_0_


Nerde kalmıştım?
Heh.. Salima yoktu kapıda. Görevliden direkşınımı ve ziyatretçi kartımı aldım yola koyuldum. İlerlediğim yolun sağında omegat inşaatı sürüyordu. (Omegat hani şu Alstomun yeni binası. Gayet şirin tostoparlak yusyuvarlak bir şey. )İlerisinde de gene Alstom için inşaa edilen daha hoşuma giden dikdörtgen binalar görülüyordu.

Yol tarifine göre D blok ikinci kata çıktım. Siyahi şirin bir çocuga sordum ordan. Salima var mı? Salima yok! Kim ki o filan dediler. Anaaaaam dedim beni nereye gönderdin kapıcı amca?!?:)
Kalktım pılımı pırtımı aldım ki hiç oturmamıştım. Aşağıya indim bir güzel Moussa'yı aradım. Bi ton kontörüm gitti o arada tabi farkında değilim. Bir telefon trafiği yaşandı ki sormayın o an. Sonracığıma çok sevgili Jasek amca beni almaya kapıya kadar indi. Şöyle uzun boylu düzgün yapılı, Beyaz saçlı, kelden bi amca işte Jasek. Bu hesap işleri aslında ondan sorulurmuş. Beni aldı ofise götürdü. Yerime geçtim portalımı kurdum. Oturdum oooooh diyecekken. Bir de baktım canciğer Alexandra.
-Muck muck günaydın Ceren...Yolculuk nasıldı?
-Hamdolsun işte normaldi...

Öğlen ordaki gençlerle topluca yemege gittik. Salima gene yoktu piyasada. Bu arada ofistekilerle de sağolsun lotus instant sayesinde haberleşmeye devam ettik. Heh yemek olayı mevzu bahis olmuştu geçmeyeyim. Alstom hetkartırda kocaman güzel bir kantin mevcut. O kocaman güzel kantinde yemekler bir harika." İstanbul'da da çile yaşayalım biz, burda sefasını sürsünler iyi be" derdirtecek cinsten. Her türden peynirin oldugu bir kısmı bile var.... Ama her gün nerdeyse pork olan bir yemek oluyor. Yenecek cinsten bişey değil bence şu pork.

Jasek amcayla da bütün gün muhtelif aralarda oturup ders yaptık. Sanki ÖSSye hazırlanıyormuşum hissi, yerinde buldu kendini... Ama benim hazırlandığım şey daha zor bir sınav bunu unutamıyorum hiç. Jose gelip ehemmm bunu ben anlamadım, şunu ben anlamadım diyecek, gerilip gırtlagına sarılmamak için kendimi zor tutacağım biliyorum. İlerleyen zamanlarda bunlar yaşanacak soguk kanlı olmalıyım.

Aralarda da şu güzel kahve makinelerinin oldugu kısımda su, kahve falan filan içip geyik yaptık Jasek amcayla. Oldukça Polite bir insan. Bu laf sanki onun için uydurulmuş gibi. Kendisi Polonyalıymış. Şehir dışında oturuyormuş Ailesiyle. Falan filan. Keşke resmi olsaydı da gösterebilseydim size.

Alstom hetkartır nasıl bir yer? Şöyle anlatayım, fallout yo yo hayır highlife oynayanlar bilirler. Boyle eskimiş bir fabrika binası, ilginç sarı işaretler, ilginç bir dekor, anlatılmaz yaşanır, en sevdiğim tarz mimarisiz mimarisi olan bir ofis. Akşamları çıkarken merdivenler karanlık oluyor kendimi oyunda gibi hissediyorum. İşte bunu seviyorum!

_0_0_

Comments

Popular posts from this blog

Çiçeklerle ilgili yazılara devam: Bana garip gelmişti 2....

Bitkileri ilk edindiğimizde. Hatta belli dükkanlardan satın aldığımızda muhteşem görünüp bir kaç ayda ne yaparsak yapalım kurumaya yüz tutuyorlar. Bunun sebebini de çözdüm arkadaşlar. Aldığımız çiçekler topluca üretiliyor. Karton gibi küçük bir saksıda çelikten yetiştiriliyorlar genelde. Ama ilk bakışta biz bunu göremiyoruz. Getirip yerine yerleştirip gerektiği anlarda suluyoruz. Olması gerektiği gibi. Fakat aklımıza toprağını değiştirmek belki hiç gelmiyor. Ben genelde alır almaz değiştiririm. Ama bazılarını da öylece bıraktığım olur. Bir begonya almıştım vaktinde belediyenin dükkanından. Görseniz o kadar minnoş bişiydi ki. Zaman geçtikçe büyüyemedi yaprakları kurudu. Ben de onu direkt başka toprağa yerleştirdim ama bu kartonun varlığını o an düşünmemiştim bile. Sonra sonra suladıkça kartonun kenarları belirmeye başladı. İzlediğim videolarda da bu çiçeklerin böyle satıldığını, yetiştiği toprağın ortamın yetersiz olduğunu öğrendim. Tabi ki gönlüm el vermedi ve hemen toprağından

Kimseye Etme Şikayet! Ağla İstikbaline !!!

Konuya gelelim mi? Şikayet etmenin zararları var ya da yok. Ama bulunduğun saçmalık durumunu kabul etmek kadar acı veren bir şey olmasa gerek. Tamam belki buna siz şikayet etmek demiyorsunuz. "Bulunduğunuz durumu en iyi hale getirmek için elimizden geleni yapmak gerek" diyorsunuz. şikâyet .–./ ad 1. hoşnutsuzluk belirten söz ya da yazı, sızlanma. eş anlamlısı: yakınma 2. sızlanmak, yakınmak. Sızlanmak diyor yakınmak diyor sözlük. Nesi kötü yakınmanın. Belki de başka yapacak elimizden gelen yok. Biz de yakınıyoruz. Ben de demiyorum "yakınalım, acı çekelim, acındıralım". Ama oldugumuz durumu iyiye götürecekse bence faydalı bile olabilir. Ayrıca bazımız ve hatta ben bizzat ilk okuduğumda "şikayet etmeyin yoksa hasta olursunuz" konulu yazıyı, kafamda karmaşalar oluştu. "Bunu yazan adam bizi sıcak suya konmuş kurbağa mı sanıyor" dedim kendime. Amacı bu değildi açıkca. Ama bir an düşündüm dün otobüs hattı ile ilgili şikayetimi b

Olumlu düşünme dersi 3- control your mind sir!

Beynimize pıtpıt vurup gazını aliciiz. Şu şekil; mutlu edecek şeyleri düşündük, yaptık hatta, hatta minnettar olduk, çok güzel çok tatlı pamuk gibi olmadık mı? Güzel müzikler dinleyerek, kedi vidyoları izleyerek, kendimizi kızgın kumlardan serin sulara atarak, çılgınca dansederek, bunu çok da kolay başarabiliriz. Sadece neden mutsuz oldugumuzun önemi olmadıgını anlamak gerek.  Önemli olan o an var oldugumuzu, hayatta oldugumuzu, sahip oldugumuz güzel şeyleri, düşünerek kendimizi gerçeğe döndürmemiz. Gerçek neydi? Gerçekler bizim için o an o saniye düşündüklerimizden ibaret. Masada otururken karşıya bakıp gördüğümüz su bardağı kadar gerçek. Aslında anlaşıldığı üzre hiç bir şeyi kontrol etmiyoruz. Var olan durumun farkına varıyoruz. Cebinizde yeterince paranız var mı? Sağlığınız yerinde mi? Sevdikleriniz etrafınızda mı? Ve benzeri şeylere dikkatimizi çekeceğiz... Olay bu.  Kontrol felan yok yani sizi kandırdım.  Hahha... Tamam tamam bu gün az yazdım hadi bakalım. Görü