Skip to main content

Yeni Hayat

La vie est belle; arkadaşlar nolursa olsun. Seviyoruz yaşamayı. Arkadaşları, gezmeyi tozmayı, yemeyi içmeyi, okumayı, okudugunu anlamayı seviyoruz. Nasıl oluyor ise bunca şeyin arasında da çalışıyoruz. Baya bir çalışıyoruz aslında oyle boyle de değil. Çok çalışıyoruz. 14 günde bir gün tatilimiz var o da uyumakla geçiyor. Arada aksiyon yaptıgımız zamanlar ise havanın acımasızca sogumasıyla geride kaldı.... Deniz kenarına gittik ama neyse ki geçenlerde. Herşey çok daha acıklılandı o zaman işte. Soguk bir yandan, hüzün bir yandan....

İşte kanıtlamak için iyi kötü bir resim...
Yaz neden bittin ki şimdi?... Güneye yaklaştım sıcak kalırım sandım. Aşırı bir yanılma imiş meğer. İstanbulda giydiğimin iki katını giyiyorum burda a dostlar. Şantiyeye gidiyorum diye de daha bir üşüyorum. Kubbeydi minareydi derken hayatımı iskeleye adadım vakitlice. İyi de yaptım aksiyon içinde canımın sıkılması mümkün olmuyor.


Arada şantiyede kendime eğlence de buluyorum. Nakkaş'a arapça isim yazdırmak gibi. Sonra çeşitli fotolar ve selfiyeler çekmek gibi."Aman ne banal şeylermiş" diyecekseniz diyiniz. Ama burda bu tür şeyler tad katıyo gene de. Ayrıyetten de iş arkadaşlarım da olayı renklendiren yegane faktorler. Yoksa o selfiyeler nasıl çekilir? Nasıl coşulur? 

Coşulur elbet coşulur. "artık benden geçmiş yau, ne coşacam" yazasım gelio şuan. O kadar yorgunum ki çünkü. Çok yorgunum yani. Depresif hissediyorum. Anca tek tedavimde bir uzun uyku. Eminim yani o uykuyu uyudugumda,  ertesi sabah "amaaaan diyeceğim ne dert ettim ki bu kadar". Boyle aynada kendime dalgalı gülmeli bakacağım. O an bir an once gelsin istiyorum. 



Konuyu dağıtmadan bir de; arkadaşlarla geçen güzel vakitlerden bahsedesim var. Hakan Kaan ikilisinin bana hazırladıgı rakı balık ziyafeti mukkemmel idi. Balık sevmesem de yiyesim geldi hepsini bitirdim bile. Annem görse gururlanırdı eminim. Misafirperver arkadaşlarım var iyi ki.


E tabi ki arkadaşlarım misafirperver de ben neyim.... Evimin kapısı ardına kadar açık elektriklerim kesin iken dahi. Fekat leakin bu durumda misafirler elleri dolu gelmek zorunda kalırlar ... Tıpkı geçenlerde yaşandıgı gibi. İmane ise gene de dayanamayıp kuskusunu hazırladı gerçi. Herşey gayet iyiydi diye sanıyorum. Umuyorum. Şoyle düşünürsek mum ışığı altında elektrikten uzak mis gibi yemek daha nolsun?... Güzel bir akşam da boyle geçti mesela... Bir de yarı Arjantin'li arkadaşımız Bourjou bizi davet etti geçende. Tavuk pilav müttiş müttiş yedik içtik. Sonra da Mate içtik... Bir arjantin klasiği imiş bu çay. Güzel de iyi de geldi hani. Bir boyle bünyemi açtı. Rahatlattı... Mışıl mışıl uyuttu da....

Anlaşılacağı gibi geziyorum tozuyorum halen... Yoruluyorum... Değiyor da. Zaman geçiyor çok hoj oluyor. Sizlerden de gelen olur ise.... İki haftada bir cumaları boşum kankiler... Beklerim.....








Comments

Popular posts from this blog

Çiçeklerle ilgili yazılara devam: Bana garip gelmişti 2....

Bitkileri ilk edindiğimizde. Hatta belli dükkanlardan satın aldığımızda muhteşem görünüp bir kaç ayda ne yaparsak yapalım kurumaya yüz tutuyorlar. Bunun sebebini de çözdüm arkadaşlar. Aldığımız çiçekler topluca üretiliyor. Karton gibi küçük bir saksıda çelikten yetiştiriliyorlar genelde. Ama ilk bakışta biz bunu göremiyoruz. Getirip yerine yerleştirip gerektiği anlarda suluyoruz. Olması gerektiği gibi. Fakat aklımıza toprağını değiştirmek belki hiç gelmiyor. Ben genelde alır almaz değiştiririm. Ama bazılarını da öylece bıraktığım olur. Bir begonya almıştım vaktinde belediyenin dükkanından. Görseniz o kadar minnoş bişiydi ki. Zaman geçtikçe büyüyemedi yaprakları kurudu. Ben de onu direkt başka toprağa yerleştirdim ama bu kartonun varlığını o an düşünmemiştim bile. Sonra sonra suladıkça kartonun kenarları belirmeye başladı. İzlediğim videolarda da bu çiçeklerin böyle satıldığını, yetiştiği toprağın ortamın yetersiz olduğunu öğrendim. Tabi ki gönlüm el vermedi ve hemen toprağından

Bana Garip Gelmişti

Evet bana garip gelen bir olay bu. Evde yetiştirdiğim bitkilerden biri olan medinilla çok harikaydı. Pembe kocaman sarkan çiçekleri olan bu bitki. Yemyeşil yapraklarıyla gelen misafirleri büyülemişti. Yaz vakti gelince de balkona yerleştirdim onu. Sonrasında üzerinde pamukçuk gibi bir örtü oluşmaya başladı. İçeri aldım yıkadım ilaçladım ne yaptıysan o kumsu pamuksu böceklerden kurtulamadım. Evet çok garip bir yaratıktı bu. Beyaz bit gibi oval şekilli çok bacaklı. Böcekti işte. Bitkileri sarmasından korktum ve medinillayı yapraklarını keserek, çelikleme yöntemiyle çoğaltıp temizlemeye karar verdim. Kestiğim dalları yıkadım suya koydum asıl bitkiyi de ilaca bogup balkona yerleştirdim. Sadece iki dalı topraktan gözüken o eski halinden eser kalmamış bir bitkiydi artık. Kestiğim yapraklar da uzun süre sağlıklı bir şekilde suyun içinde köklenmeyi bekliyorlardı. Bir gün kontrollerim sırasında gördüklerim beni aşırı sinirlendirdi. O beyaz koca kafa bana yaprağın üzerinden bakıyordu. "

Kimseye Etme Şikayet! Ağla İstikbaline !!!

Konuya gelelim mi? Şikayet etmenin zararları var ya da yok. Ama bulunduğun saçmalık durumunu kabul etmek kadar acı veren bir şey olmasa gerek. Tamam belki buna siz şikayet etmek demiyorsunuz. "Bulunduğunuz durumu en iyi hale getirmek için elimizden geleni yapmak gerek" diyorsunuz. şikâyet .–./ ad 1. hoşnutsuzluk belirten söz ya da yazı, sızlanma. eş anlamlısı: yakınma 2. sızlanmak, yakınmak. Sızlanmak diyor yakınmak diyor sözlük. Nesi kötü yakınmanın. Belki de başka yapacak elimizden gelen yok. Biz de yakınıyoruz. Ben de demiyorum "yakınalım, acı çekelim, acındıralım". Ama oldugumuz durumu iyiye götürecekse bence faydalı bile olabilir. Ayrıca bazımız ve hatta ben bizzat ilk okuduğumda "şikayet etmeyin yoksa hasta olursunuz" konulu yazıyı, kafamda karmaşalar oluştu. "Bunu yazan adam bizi sıcak suya konmuş kurbağa mı sanıyor" dedim kendime. Amacı bu değildi açıkca. Ama bir an düşündüm dün otobüs hattı ile ilgili şikayetimi b