Skip to main content

Anlık

Her seferinde dışarı çıktığımda ya birşeyler yazmak istersem diye defter alırım. Yanımda getiririm hatta. Ama hiç bir zaman yazmam. Karalamam. Nafile bir çaba demek ki.
Şimdi ise bir deftere ihtiyacım var. Olanı biteni anlatmak için. Onun yerini telefona not almak ile doldurmaya çalışıyorum.
Aslında bu not tutma aplikasyonu çok yarayışlı bence.
Siz de karton kahve bardağınızın kapağına katlanamayanlardan mısınız? Şuan kapağı açmış özgür bir bireyim oh. O kadar kıstırılmışız ki bu tür şeyler özgürleştirici sanıyoruz.
Geçen gün gördüğüm fotograf beni bu hisse itti doğrusu. Fotografta kuş pazarında bir adam ellerini arkadan bağlamış tezgah başındaki ile sohbette. Belki de pazarlıkta. Gözüme acıyla ilişen ise -ve aklımdan çıkmayan -arkada bağladığı ellerinden birinde kıstırdığı güvercin. Gözlerindeki şeyi anlatamam. His mi hissizlik mi? Hissizlik de bir tür his mi? Tabii ki öyle de; adlandırışımız yokluk gibi.
İşte o kıstırılmış hali bana bizi hatırlattı doğruya doğru. Aynen öyleyiz oldugumuz durumun farkındayız, çıkamayacağımız aşikar ve çabamız sıfır.
Size öğüt vermek değil amacım ve sonunda bir öğüdüm de yok.
Waw diye ameriken bir naaara atmam gerek az önce fark ettiğim şey üzerine. O fotografçı resmi kaldırmış yayından. Neden? Çok mu rahatsız edici? Çok tepki mi aldı?
İyi de olumsuz tepki de alsan bu bir tepkidir. Tepki iyidir. Demek ki bir çok insanın teline dokunmuş. Demek o ki çok insan var. Yalnız değiliz.
Var sayalım ben yanlış yerlere baktım. Aslında resim yayında. Ama sonuç değişmez. Hangisi gerçek bu yazıyı sonradan okudugumuzda bilemeyeceğiz. Ki ben bir referans belirtmezsem. Hafızama göre referans yayında değil. Bu paragrafa ne kadar çok kanıt eklemek istersen isteyeyim olasılık ortadan kalkmış.
Metrobüste gelirken aklıma aşk takıldı. Bana metrobüs genelde bişiler takar. Takmasa ben takarım. Aşk nasıl bişi olmalı? Hangisi aşk hislerimizin. Doğrusu ne? Aşk unutulur mu izleri zamanla geçer mi?
Belki de gerçekte benim hissettiğim aşkı karşımdaki yaşamamıştı. Beni bir kaç günde saatte ayda herhangi zaman aralıgında sevdiğini unutmuştu. Unuttuğu aşk mıydı. Aşk his miydi? Bana olan meylini kaybetmişti sadece? Ona şoyle dedim "bunun aşk oldugunu düşünmüyorum" . O da tersini iddia edecek gerekçe görmedi. Konu kapandı.
Olayların kökü üniversiteye dayansa. Hissiz bi şahsiyet oldugumu düşünürdüm. Arkadaşım olması bir insanın en büyük mertebemdi. Aşık olmayı düşünmektense arkadaşım olmasını yeylerdim. Çok tatliidim😁😇
Bir kişiye platonik takılamayacak kadar tutuldugumda onu aşk sandım. Sevimliydi. Beni çatadana bıraktıgında hiç üzülmedim. Bir kaç mektup attım kendisine içimi döktüm. Geçti. Hala severim kendisini. Hani yüzünü görmek istemem diyemem.
Şimdi size eskilerimi mi anlatacağım sanıyorsunuz tektek. Ooo nöööö😱
Oturdugum kahvede yandaki adamlar iş planlarını gözler önüne sürüyor. Kulaklar içine sörtüyor. Rahatsızlık vermiyorlar. Ama duymamayı tercih ederdim.
Erkekler ve kadınlar ayrı varlıklar değildi gözümde. Cinsiyetlere göre insanlara bakmadım. Fakat son yaşananlar. Gördüklerim. Hormonlarım sayesinde biliyorum ki artık. Erkekleri ayrı kefeye koymalı. Onlara kankası gibi davrandıgında kıymet vermezlerken. Sahipleri gibi davrandığında ayaklarına eğiliyorlar. Bu eski zamanlarda mı işlemiş dna ya bilmiyorum. Araştırmalardan refere de edemiyorum. Bu konuyu araştırmam lazım. Kendi fikirlerimi şuan anca bağlayabiliyorum. Eski zamanlardan gelen kölelik iç güdüleri, çaresizlik, ezilmişlik şimdi de devam ettirilmek isteniyor. Olay bu.

Comments

Popular posts from this blog

Çiçeklerle ilgili yazılara devam: Bana garip gelmişti 2....

Bitkileri ilk edindiğimizde. Hatta belli dükkanlardan satın aldığımızda muhteşem görünüp bir kaç ayda ne yaparsak yapalım kurumaya yüz tutuyorlar. Bunun sebebini de çözdüm arkadaşlar. Aldığımız çiçekler topluca üretiliyor. Karton gibi küçük bir saksıda çelikten yetiştiriliyorlar genelde. Ama ilk bakışta biz bunu göremiyoruz. Getirip yerine yerleştirip gerektiği anlarda suluyoruz. Olması gerektiği gibi. Fakat aklımıza toprağını değiştirmek belki hiç gelmiyor. Ben genelde alır almaz değiştiririm. Ama bazılarını da öylece bıraktığım olur. Bir begonya almıştım vaktinde belediyenin dükkanından. Görseniz o kadar minnoş bişiydi ki. Zaman geçtikçe büyüyemedi yaprakları kurudu. Ben de onu direkt başka toprağa yerleştirdim ama bu kartonun varlığını o an düşünmemiştim bile. Sonra sonra suladıkça kartonun kenarları belirmeye başladı. İzlediğim videolarda da bu çiçeklerin böyle satıldığını, yetiştiği toprağın ortamın yetersiz olduğunu öğrendim. Tabi ki gönlüm el vermedi ve hemen toprağından

Olumlu düşünme dersi 3- control your mind sir!

Beynimize pıtpıt vurup gazını aliciiz. Şu şekil; mutlu edecek şeyleri düşündük, yaptık hatta, hatta minnettar olduk, çok güzel çok tatlı pamuk gibi olmadık mı? Güzel müzikler dinleyerek, kedi vidyoları izleyerek, kendimizi kızgın kumlardan serin sulara atarak, çılgınca dansederek, bunu çok da kolay başarabiliriz. Sadece neden mutsuz oldugumuzun önemi olmadıgını anlamak gerek.  Önemli olan o an var oldugumuzu, hayatta oldugumuzu, sahip oldugumuz güzel şeyleri, düşünerek kendimizi gerçeğe döndürmemiz. Gerçek neydi? Gerçekler bizim için o an o saniye düşündüklerimizden ibaret. Masada otururken karşıya bakıp gördüğümüz su bardağı kadar gerçek. Aslında anlaşıldığı üzre hiç bir şeyi kontrol etmiyoruz. Var olan durumun farkına varıyoruz. Cebinizde yeterince paranız var mı? Sağlığınız yerinde mi? Sevdikleriniz etrafınızda mı? Ve benzeri şeylere dikkatimizi çekeceğiz... Olay bu.  Kontrol felan yok yani sizi kandırdım.  Hahha... Tamam tamam bu gün az yazdım hadi bakalım. Görü

Kimseye Etme Şikayet! Ağla İstikbaline !!!

Konuya gelelim mi? Şikayet etmenin zararları var ya da yok. Ama bulunduğun saçmalık durumunu kabul etmek kadar acı veren bir şey olmasa gerek. Tamam belki buna siz şikayet etmek demiyorsunuz. "Bulunduğunuz durumu en iyi hale getirmek için elimizden geleni yapmak gerek" diyorsunuz. şikâyet .–./ ad 1. hoşnutsuzluk belirten söz ya da yazı, sızlanma. eş anlamlısı: yakınma 2. sızlanmak, yakınmak. Sızlanmak diyor yakınmak diyor sözlük. Nesi kötü yakınmanın. Belki de başka yapacak elimizden gelen yok. Biz de yakınıyoruz. Ben de demiyorum "yakınalım, acı çekelim, acındıralım". Ama oldugumuz durumu iyiye götürecekse bence faydalı bile olabilir. Ayrıca bazımız ve hatta ben bizzat ilk okuduğumda "şikayet etmeyin yoksa hasta olursunuz" konulu yazıyı, kafamda karmaşalar oluştu. "Bunu yazan adam bizi sıcak suya konmuş kurbağa mı sanıyor" dedim kendime. Amacı bu değildi açıkca. Ama bir an düşündüm dün otobüs hattı ile ilgili şikayetimi b